Kızılırmak, Silver Residance, Ufuk Ünv. Cd No:7/26, Çankaya/Ankara
tr

ÖNCEKİ DAVADA UNUTULAN FAİZİN AYRI BİR DAVA İLE İSTENEBİLMESİ

ÖNCEKİ DAVADA UNUTULAN FAİZİN AYRI BİR DAVA İLE İSTENEBİLMESİ

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ
T. 29.04.2004 E. 2003/16105 K. 2004/5732

 

Davacı, daha önce açtığı tazminat davasında, dava dilekçesinde faiz istenmediği halde son oturumda faiz isteminde bulunmuş; mahkemece talebin kabulü yönünde verilen karar Yargıtay’ca bozulmuş ve mahkemece bozmaya uyularak faiz talebi reddedilmiştir.
Başka bir davada unutulan faiz isteminin, daha sonra bir dava haline getirilerek istenebilmesi, dava tarihine kadar geçen süre için istenilen faiz miktarı ( müddeabih ) belirtilip harcının yatırılması gibi dava açma koşulları da gerçekleştirilmek suretiyle mümkündür.
Diğer bir anlatımla, faiz alacağının miktarı belirlenip harcı yatırılarak ayrı bir alacak davasına konusu edilebilir ve mahkemece de ayrı bir dava olarak incelenip sonuçlandırılabilir. Böylece biçim koşullarına uygun olarak bir dava açılmış bile olsa Borçlar Yasası’nın 113. maddesinde öngörülen koşullar karşısında istemin mümkün olup olmadığı da ayrıca gözetilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilerek, faiz alacağının miktarı davacıya açıklattırılıp açıklanan miktar üzerinden nispi harç alındıktan sonra işin esası incelenerek varılacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken, önceki davadaki bozma kararına yanlış anlam verilerek, davanın kesin hüküm nedeniyle reddedilmiş olması hatalıdır.
(818/m.113,101)

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
T. 26.10.2000 E. 2000/8264 K. 2000/8197

FAİZ ALACAĞININ AYRI BİR DAVA İLE İSTENMESİ

Alacak davasında faiz talep edilmemiş olması, faiz alacağının ayrı bir dava ile istenmesine engel oluşturmaz.
Davacı üyesi bulunduğu davalı kooperatifin, müvekkiline arsa tahsis etme olanağının kalmadığı gerekçesiyle, ödediği arsa bedeli karşılığının iadesi için, İzmir 1.Ticaret Mahkemesi’nde açtığı 1995/924 Esas sayılı dava dosyasında saptanan bakiye alacağı ve o davada istenmeyen faiz alacağının tahsili için iş bu davayı açmış bulunmaktadır.
Alacak davasında faiz talep edilmemiş olması, faiz alacağının ayrı bir dava ile istenmesine engel teşkil etmez. İş bu davanın açıldığı tarihte, davacının, 1995/924 Esas sayılı anılan davada saptanan alacağının tümü ödenmemiştir. Bu durumda BK.nun 113 ncü maddesinin olayda uygulama yer bulunmamaktadır. Mahkemece, davacının isteyebileceği faiz miktarı hesaplanarak faiz alacağı talebi yönünden de karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle bu isteğin reddi doğru değildir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
T. 31.03.2005 E. 2004/5996 K. 2005/3051

Dava dilekçesinde faiz isteminde bulunulmamıştır. Yargılama sırasında yapılan faiz istemi ise davalı tarafça kabul edilmemiştir. Bu durumda davacı tarafın ya ıslah yoluna başvurarak ya da ek dava açarak faiz isteminde bulunması gerekirdi. Davacı taraf bu yolların hiç birine gitmediğinden faiz isteminde bulunmadığı kabul edilerek, faize karar verilmemesi gerekirken, mahkemece maddi hata yapıldığı belirtilerek, tavzih yolu ile faize hükmedilmek suretiyle hem tavzih kurumunun özüne ve amacına, hem de HUMK’nun 74.maddesine aykırı şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Bir hükmün hangi hallerde tavzihinin istenebileceği HUMK’nun 455.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, tavzih yolu ile ancak müphem ve gayrivazıh olan veya mütenakız fıkralar içeren hükümlerin tavzihi yani açıklanması istenebilir.Mahkeme hükmü yalnız tavzih etmekle yetinir,yoksa hükmü tavzih yolu ile değiştiremez.Bu nedenle de mahkemece,özellikle hüküm kurmadığı bir konuda, hükümde unutmuş olduğu gerekçesiyle tavzih yolu ile karar verip,bu hususu hükme ekleyemez.Bu itibarla, mahkemece verilen faize ilişkin karar da usul ve yasaya aykırı olmakla, kararın bu yönden de bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
T. 06.02.2008 E. 2008/9-20 K. 2008/105

FAİZİN AYRI BİR DAVA İLE İSTENEBİLMESİ

Açılan bir davada faiz isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş ise, hükmü temyiz etmeyen davacının sonradan faiz istemiyle dava açmasına engel bir durum yoktur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesine göre; hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Açılan bir davada faiz isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş ise, hükmü temyiz etmeyen davacının sonradan faiz istemiyle dava açmasına engel bir durum yoktur. Davada, faiz bölümü, asıl alacaktan ayrı bir nitelik taşıdığı için, bu haktan açıkça vazgeçilmedikçe ileride yeni bir dava ile isteğin tekrarlanması mümkündür. Mahkemece faiz isteğinin karar dışında bırakılmış olması, bu isteğin zımnen reddedildiği anlamına da gelmez. Her şeyden önce, aksi düşünce tarzının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesine aykırı düşeceği açıktır.
Davacı, istemlerinden birisi hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle temyiz yoluna başvurmazsa, hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olan bu talebi zımnen reddedilmiş sayılamaz. Bu konuda yeni bir dava açılabilir. Açılacak böyle bir davada, davaya konu istemin önceki davada zımnen reddedildiğinden bahisle kesin hüküm itirazı öne sürülemez.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.11.1973 gün ve E:1971/9-762, K:1973/901, 12.06.1991 gün ve E:1991/4-234, K:1991/352 ve 03.11.2004 gün, E:2004/18-545 ve 573 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda; davacı tarafından açılarak kesinleşen önceki davada yüzde beş fazla ödeme alacaklarına yönelik faiz istemi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular karşısında kesin hükmün varlığından söz edilemez. Yerel mahkemenin bu yönlere ilişkin değerlendirmesi isabetli bulunmaktadır. Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmemiş olup, dosyanın bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.

YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ
T. 01.02.2010 E. 2009/3938 K. 2010/851

İLK DAVADA İSTENMEYEN FAİZ

ÖZET : Açılan alacak davasında ana para ve temerrüt faizine hükmedilmiştir. Talep edilen miktarlara dava tarihinden itibaren faiz istenilmemekle birlikte fazlaya ait haklar saklı tutulmuştur. Alacaklı hükmedilen faiz alacağını istemediğini ileri sürerek, açılan bu davada asıl alacaktan hesaplanan yasal faiz alacağının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, ilk davada istenmeyen kısım için dava açılabileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğrudur.
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin davalıya kömür satışından dolayı Ankara 9.Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı alacak davasında ana para ve temerrüt faizine hükmedildiğini, talep edilen miktarlara dava tarihinden itibaren faiz istenilmemekle birlikte fazlaya ait hakların saklı tutulduğunu, başlattıkları icra takibi ile mahkeme kararındaki ana para, temerrüt faizi ve fer’ilerinin talep edildiğini, Ankara 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin dava tarihi olan 19.01.2005 ile hükmedilen miktarlar için başlatılan takibin takip tarihi olan 30.01.2007 tarihleri arasındaki faiz alacağını müvekkilinin istemediğini ileri sürerek bu davada 53.680 TL asıl alacaktan hesaplanan 15.520 TL yasal faiz alacağının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kesin hüküm itirazında bulunmuş, temerrüt faizinde fazlaya ait haklar saklı tutulmuş bile olsa yeni dava açılamayacağını, asıl borcun ödendiğini ve ihtirazi kayıt koymayan davacının temerrüt faizini isteyemeyeceğini belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, dosya kapsamına göre davacının ilk davada istenmeyen kısım için dava açabileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
SONUÇ : Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 01.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ
T. 23.11.1992 E.1992/10267 K.1992/6169

ASIL BORÇ ZAMANAŞIMINA UĞRAMAMIŞSA
FAİZİN AYRI BİR DAVA İLE İSTENEBİLECEĞİ

ÖZET : Asıl borç tediye ile veya sair bir suretle sakıt olduğunda fer’i haklar da sakıt olur. Fer’i nitelikte bir alacak olan faizin, esas alacak tahsil edilmedikçe ayrı bir dava ile istenmesine engel yoktur. Önceki davada saklı tutulmaması bu hakkın düşmesi sonucunu doğurmaz.
KARAR : Davacılar, davalılar hakkında açtıkları trafik kazasına ilişkin ilk tazminat davasında, davalıların tazminata mahkum edildiklerini bildirerek, o davada istenmeyen faiz alacaklarının hüküm altına alınmasını istemişlerdir.
Davalılar, iki yıllık zamanaşımının dolduğunu önceki davada faiz talep hakkının saklı tutulmadığını, istenen faizin fahiş olduğunu savunmuşlardır.
Mahkemece, haksız fiil tarihi itibariyle iki yıllık zamanaşımının gerçekleştiğini önce açılan davada faiz isteminde bulunulmadığından söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacılar tarafından cezayı gerektiren fiilden doğan davalarda, fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğünde, bu sürenin uygulaması gerektiği olayda ise beş yıllık sürenin dolmadığı önceki davada faiz isteme hakkının saklı tutulması gerekmediği ileri sürülerek temyiz edilmiştir.
Borçlar Kanunu’nun 131.maddesinde açıklandığı gibi asıl alacak hakkında zamanaşımı vaki olunca faiz ve sair fer’i alacaklar hakkında da zamanaşımı vaki olmuş sayılır. Yine Borçlar Kanununun 60/2. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/2. maddesine göre, haksız fiillerden doğan zarar ve ziyan davası Ceza Kanunları mucibince müddeti daha uzun zamanaşımına tabi cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş ise şahsi davaya da o zamanaşımının uygulaması gerekmektedir. Diğer yandan, Borçlar Kanununun borçların sükutuna değinen 113. maddesinde asıl borç tediye ile veya sair bir suretle sakıt olduğunda fer’i hakların da sakıt alacağı belirtilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında “ifanın” hak saklı tutulmadan kabulü halinde işleyen faizleri talep hakkının dinlenemeyeceği öngörülmüştür.
Anılan hükmün açıklığı karşısında fer’i nitelikte bir alacak olan faizin, esas alacak tahsil edilmedikçe ayrı bir dava ile istenmesine engel yoktur. Önceki davada saklı tutulmaması bu hakkın düşmesi sonucunu doğurmaz. Bu yönler gözetilmeden davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz isteminin kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 23.11.1992 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ
T. 15.03.2002 E.2002/823 K.2002/1858

İLK DAVADA FAİZ İSTENMEMESİ
ZAMANAŞIMININ KESİLMEMESİ

ÖZET : Sadece tazminat alacağına ilişkin olup, faiz istenmeyen ilk davanın açılmış olması faiz istemi yönünden zamanaşımını kesmez.
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin açtığı dava sonucu davalı idarenin tazminat ödemeye mahkum edildiğini, ancak anılan davada faiz istenmediğini iddia ederek fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydı ile faiz alacağının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, zamanaşımı süresinden sonra dava açıldığını, istenen faizin fazla olup, faize faiz talebinin yasal olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, olay tarihinden itibaren değil, asıl davanın açılış tarihinden itibaren faiz talep edilmiş bulunması, keza alacağın henüz tahsil edilmemiş olmasına binaen ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davalı vekilinin zamanaşımı itirazının reddine, davanın kabulü ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile toplam 650.00TL. alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Sadece tazminat alacağına ilişkin olup, faiz istenmeyen ilk davanın açılmış olması faiz istemi yönünden zamanaşımını kesmez. Olay 18.3.1999 tarihinde gerçekleştiğine göre faiz talebine ilişkin davanın iki yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığı gözetilerek davanın reddi gerekirken, aksine düşüncelerle davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 15.3.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ
T. 08.12.2005 E. 2005/14473 K. 2005/17221

ASIL ALACAK TAHSİL EDİLMEMİŞSE
FAİZİN AYRI BİR DAVA İLE İSTENEBİLECEĞİ

ÖZET: Asıl alacak henüz tahbil edilmemişse, beş yıllık zamanaşımı süresi içinde faiz ayrı bir dava ile istenebilir.
KARAR : Davacı 2001 yılında boşanma davasında katkı alacağı talep etmiş ancak faiz isteğinde bulunmamıştır. Asıl alacak henüz tahsil edilmeden 2004 yılında açtığı dava ile faiz talebinde bulunmuştur. Faiz alacağı 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Bu yön nazara alınmadan boşanmanın feri niteliğindeki alacaklar için uygulanan MK’nın 178. maddesinden söz edilerek hüküm kurulması doğru değildir.
Davacı 08.05.2001 tarihli boşanma davasının dava dilekçesinde katkı alacağı talep etmiş ancak faiz isteğinde bulunmamıştır. Ne var ki, asıl alacak henüz tahsil edilmeden (B.K. md. 113/1 ) 30.07.2004 tarihinde açtığı dava ile faiz talebinde bulunmuştur. Faiz alacağı 5 yıllık zamanaşımına tabidir. (BK.m.126/1). Bu yön nazara alınmadan boşanmanın feri niteliğindeki alacaklar için uygulanan Türk Medeni Kanununu 178. maddesinden söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA08.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
T. 20.12.2002 E. 2002/10-1091 K. 2002/1089

FAİZ İSTENMESİNE RAĞMEN MAHKEMECE BİR KARAR VERİLMEMESİ
ALACAK TAHSİL EDİLSE BİLE FAİZ İSTENEBİLMESİ

ÖZET : Dava dilekçesinde faiz istenmesine rağmen, mahkemece bu hususta bir karar verilmemiş olması karşısında, ana para tahsil edilmiş olsa dahi, ayrı bir dava ile istenen faiz alacağına ilişkin davanın kabulü gerekir.
KARAR : Dava, asıl alacak tahsil edilirken ödenmeyen temerrüt faizinin tahsili isteminden ibarettir. Davacı, koşullarını yerine getirip emekli maaşı almakta iken davalı kurumun, maaş bağlama koşullarının gerçekleşmediği savı ile maaşını kestiğini, açtığı iptal davası sonucunda bu kurum işleminin iptal edilerek 1/9/1991 tarihinden itibaren aylıkların ödenmesi gerektiğinin tespitine karar verildiğini, bu davada faiz de istemesine rağmen mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediğini, kurumun ise sadece ana parayı ödediğini savlayarak ödenmeyen 110.00 TL. temerrüt faizinin, fazlaya dair hakları saklı tutulmak koşuluyla tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, Kurumun yaşlılık aylığının kesilmesinde kurumun herhangi bir kusurunun bulunmadığını, önceki kararda mahkemenin faiz konusunda bir karar vermediğini, davacının biriken gelirleri ihtirazi kayıt ileri sürmeden alması nedeniyle BK. nun 113. maddesi gereğince bundan sonra faiz isteminde bulunamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin, davalı kurumun her ne kadar faiz borcu ile sorumlu ise de, asıl alacağı bankadan alırken ödeme belgesinde veya parayı aldığı günden sonra davalı kuruma başvurarak, faiz alacağına ait hakkını saklı tuttuğunu bildirmediğinden, BK. 113. maddesi gereğince asıl borç ödeme ile sona erdiğinden, feri hak olan faizin de bu durumda istenemeyeceğinden, davanın reddine ilişkin olarak verdiği karar Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Hemen belirtelim ki, kural olarak BK.m.113 gereğince asıl borç ifa ile veya herhangi bir suretle sona erdiği takdirde kural olarak kefalet, rehin ve diğer feri haklar da (eklentiler) sona erer. Borcu sona erdiren nedenin niteliği önemli değildir. Sona eriş kendiliğinden olmakta, kural olarak ek bir işleme ihtiyaç duyulmamaktadır. Faiz de anaparanın fer’idir (eklentisidir).
Yukarıda açıklanan kuralın bazı istisnaları vardır. Bunlar;
a) Alacaklının asıl borcun ödenmesini kabul ederken işlemiş faizleri talep etmek hakkını saklı tutulduğunun bildirilmiş olması,
b) Durumun özelliğinden faiz hakkının saklı tutulduğunun anlaşılmış olmasıdır.
Somut olayda davacı kesilen yaşlılık aylığını almazdan önce açtığı davada faiz ödetilmesi isteminde bulunmuş ve bu şekilde açıkça faiz isteme hakkını saklı tutmuştur.
Bu olgular karşısında artık davacının faiz isteğinin saklı tutulduğunun kabulü, durumun gereklerine tamamen uygun olup, mahkemece işlemiş faiz isteminin kabulüne karar vermek gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1/5/2002 gün ve 2002/9-371-343 sayılı ilamı, Hukuk Genel Kurulunun 20/12/1989 gün ve 1989/5-616-676 sayılı ilamlarında aynen benimsenmiştir. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA 20.12.2002 gününde, oybirliği ile karar verildi.

Hizmetlerimiz Hakkında Daha Fazla Bilgi Almak İçin Bizi Arayabilirsiniz:
GÖNDER
1
Merhaba...
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz ?