ADİ ORTAKLIĞIN FESİH VE TASFİYESİ – ALACAK DAVASI
- Adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi – alacak davası
- Yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmesi
- Ticari defterlerdeki kayıtların, bu defterlere dayanan taraf lehine delil olabilme şartları
Davacı; davalı ile aralarında araç tamirine ilişkin adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunu, davalının hesap verme yükümlülüğünü yerine getirmediği için 03/03/2011 tarihi itibariyle ortaklıktan ayrılmak zorunda kaldığını, her ne kadar ortaklıktan fiilen ayrılmış olsa da ortaklığa ait vergi borcunun yapılandırıldığını, davalı ile birlikte ödemeye devam ettiklerini; ortaklığa ait işyerindeki makineler, çeşitli cihazlar, demirbaş ve yedek parça açısından, …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14/03/2011 tarih ve 2011/61 D. İş. sayılı dosyası ile delil tespiti yapıldığını ileri sürerek; adi ortaklığın tasfiyesine , fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 300.000,00 TL sermaye ve kar payının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının hiçbir haklı nedene dayanmaksızın ortaklıktan kendi isteğiyle ayrıldığını, delil tespitini kabul etmediğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine, 50.802,93 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 23.12.2014 tarihli ve 2014/5479 E. – 2014/17082 K. sayılı ilamı ile, “…Taraflar arasındaki ilişki gözden geçirildiğinde, bu ilişkinin sözleşmeye dayalı olduğu tartışmasızdır. Taraflar arasındaki 15.05.2003 tarihli protokol ile % 50’şer hisseli araç tamirine ilişkin özel servis çalıştırmaya yönelik adi ortaklık konusunda anlaştıkları ve bu ortaklığı 15.10.2011 tarihinde sona erdirdikleri anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanunu’nun 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye gerçekleştirilmelidir…
Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlerine göre yapılmasını sağlamak, böyle bir hüküm bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi ) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır. Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri ; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık ( uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir…
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nın 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında düzenlenen iş ortaklığı sözleşmesi ile taraflar arasında geçerli bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunun kabulü zorunlu olup, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekmektedir. Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlarda eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir….” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda; davanın kısmen kabulüne, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine, davacının alacak isteminin reddine, ortaklığa ait malların satışından elde edilen paradan 9.730,80 TL’nin KDV olarak vergi dairesine ödenmesine, 54.060,00 TL’nin davalı …’e verilmesine, davacının 72.042,77 TL borçlu olduğunun tespitine, 72.042,77 TL nin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava; adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi – alacak istemine ilişkindir.
1-) Mahkemece, her ne kadar, bozmaya uyma kararı verilmiş ise de; bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması üzerine, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarih ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.)
Dairemiz bozma ilamında ; adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin ilk aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm mal varlığı ( aktif ve pasifi ile birlikte ) belirlenmesi, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmesi, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde , taraflardan delilleri sorularak toplanması, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmesi, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmesi gerektiği açıkça ifade edilmesine ve mahkemece de bozma ilamına uyulmasına rağmen, tasfiye işleminin bozma ilamında belirtilen sıra ve yönteme göre yapılmadığı; yönetici ortak olan davalıdan hesap listesinin istenilmediği, ortaklığa ait kapanış kaydı bulunmayan 2011 yılı yevmiye defterinin tasfiye işlemine esas alındığı, ortaklığın ilgili kurumlara olan borçları, özellikle ortaklığa ait vergi borcu yönünden, vergi borcunun miktarı ve ödemelerin kim tarafından gerçekleştirildiğinin ilgili kurumdan araştırılmadığı, davalı tarafından sunulan ödeme makbuzlarına itibar edilerek değerlendirme yapıldığı anlaşılmış olup, bozma ilamında belirtilen ilkeler gözetilmeksizin alınan bilirkişi raporu, bu haliyle hüküm kurmaya ve denetime elverişli değildir.
Ticari defterlerdeki kayıtların, bu defterlere dayanan taraf lehine delil olabilmeleri için, bu tarafın tüm ticari defter ve belgelerini incelemeye sunması, bütün defterlerin birbirini teyit etmesi, tasdike tabi olanların açılış ve kapanış tasdiklerinin bulunması gerekmektedir. Tasdik edilmeyen defterler sahibi lehine delil olarak kabul edilemez.
Hal böyle olunca, mahkemece; adi ortaklığın tasfiyesi için öncelikle, ortaklığın kurulduğu tarihten itibaren ortaklığın tüm muhasebesi ile ilgili defterler ve bu defterlerin dayanağı olan belge ve faturaların ibrazının sağlanması, yönetici ortak olduğu anlaşılan davalıdan yapılan tüm iş ve harcamalar ile gerekli görülecek olan diğer hususlarda hesap listesinin istenilmesi, hesap listesinin verilmemesi halinde yönetici ortağın hesap vermekten kaçınmış sayılacağının kabul edilmesi, hesap listesi verilmesi halinde, defter kayıtları ve diğer belgelerle uyumlu olup olmadığının belirlenmesi, aksi durumda emsal işletmenin kazanç durumunun da araştırılması, ayrıca ortaklığın üçüncü kişilere ve kurumlara olan borcu ayrıntılı şekilde araştırılıp, özellikle resmi kurumlara olan borcunun ilgili kurumlardan sorulması, Yargıtay ve taraf denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle, Dairemizin 23.12.2014 tarihli ve 2014/5479 E. – 2014/17082 K. sayılı ilamında açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek, hasıl olacak sonuca göre ve kazanılmış hak ilkeside gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, bozma gerekleri yerine getirilmeksizin, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…. 02.03.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Yargıtay Kararı – 3. HD., E. 2019/5718 K. 2020/1897 T. 2.3.2020