Kızılırmak, Silver Residance, Ufuk Ünv. Cd No:7/26, Çankaya/Ankara
tr

AYIPLI BRİKET MAKİNESİ – AYIPLI MAL VE ÜRETİMDEN KAYNAKLI ZARARLARIN TAZMİNİ İSTEMİ

AYIPLI BRİKET MAKİNESİ – AYIPLI MAL VE ÜRETİMDEN KAYNAKLI ZARARLARIN TAZMİNİ İSTEMİ
  • Ayıplı briket makinesi – ayıplı mal ve üretimden kaynaklı zararların tazmini istemi

DAVA : 1. Taraflar arasındaki “sözleşmenin feshi ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

 

  1. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

 

  1. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

 

KARAR : I.YARGILAMA SÜRECİ

 

Davacı İstemi:

 

  1. Davacı vekili 20.06.2007 tarihli dilekçesinde; davalı şirketin teklif mektubu uyarınca varılan mutabakat sonucu, 2148 beton blok makinesi ve eklerinin 1.038.000TL bedelle satın alındığını ancak makinenin 20.06.2006 tarihinden itibaren 90 gün içerisinde teslim edilmesi gerekirken süresinde teslim edilmediğini, ayrıca taahhüt edilen üretim kapasitesine ulaşamadığını, üretilen taşlarda görünüm ve mukavemet yönünden olumsuzluklar bulunduğunu, sistemin briket üretimi yapamadığını, makinenin projesinde hata olduğunu, otomasyon sisteminin kullanışlı olmadığını, kısa sürede önemli aşınmalar ve yıpranma yaşadığını, robotun ve sensörlerin tam olarak çalışmadığını, bu ve benzeri nedenlerle imal edilen parke taşlarının görünümünün bozuk ve mukavemetinin yetersiz olduğunu ileri sürerek, sözleşmenin feshi ile birlikte makinenin davalı şirkete iadesine, makine bedeli olarak kısmen ödenen 390.000TL’nin davalıdan tahsili ile geri kalan bedel yönünden verilen çek ve senetlerin ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, 2000 adet üretim paletinin bedeli ve davalı şirket elemanlarının otel masrafları ile şirketin geç teslim, kararsız rejim, ayıplı mal ve üretimden kaynaklı uğramış olduğu zarar ve kazanç kayıplarının davalıdan tazminine esas olmak üzere toplam 100.000TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile ayıplı imalat iddiasına dayalı zarar talebini 2.019.431,65 TL yükseltmiştir:

 

Davalı Cevabı:

 

  1. Davalı vekili 18.07.2007 tarihli dilekçesinde, makinenin teslim tarihi hakkında bir sözleşme hükmü bulunmadığını, imalat süresinin yaklaşık 6 ay olduğunu, buna rağmen makinenin 4 ay sonra davacının tesislerine sevk edildiğini ve yaklaşık üç ay sürebilecek montaj işlemlerinin 15 gün gibi kısa sürede tamamlandığını, ürünlerin TSE ve TCK standartlarına uygun olduğunu, makinedeki eksikliklerin kullanılan malzemenin kalitesi ile ilgili bir durum olduğunu, makine kullanım operatörlerinin de makineye tam vakıf olamamasından kaynaklanan sorunların olabileceğini, herhangi maddi ya da ekonomik ayıp söz konusu olmadığını, ayıp ihbarında bulunulmadığını, satış sözleşmesinde öngörülen altı aylık zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.

 

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

 

  1. Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 03.03.2015 tarihli ve 2007/288 E., 2015/70 K. sayılı kararı ile; teklif mektubunda teslim tarihinin kesin olarak kararlaştırılmadığı, makinenin teslimi aşamasında da geç teslime dair herhangi bir ihtirazı kayıt ileri sürülmeden makinenin teslim alındığı, bu nedenle gecikmeden kaynaklı zarar talebinde bulunulamayacağı, bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin 17.12.2014 tarihli rapor ile giderildiği, raporun gerekçeli, ayrıntılı ve hüküm vermeye yeterli olduğu, davanın 2007 yılının ortalarında açıldığı, yargılama süresince yaşanan gelişmelerin, bilirkişi raporlarına yansıdığı, davacının ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde, makinenin ürettiği taşlara ilişkin olarak 18.162.976,24TL ciro elde edildiği, bunun 11.542.835,73TL’sinin belediyelere ait olduğu, davacının taş üretimine ilişkin başka bir tesisinin bulunmadığı, tüm üretim ve satışın davaya konu makineyle yapıldığı hususunun 21.11.2013 tarihinde yapılan keşifte davacı vekilince beyan edildiği, 07.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda, üretilen taş adedi üzerinden hesaplama yapılarak üretim kapasitesinin belirlendiği, bu miktarda taş üretimi gerçekleştiren bir makinenin ayıplı olduğundan söz edilmesinin mümkün olmadığı, üretilen malların belediyelere satıldığı, taşların satıldığı kurum ve kuruluşlardan ürünün ayıplı olduğundan bahisle geri döndüğüne ilişkin herhangi bir iddiada bulunulmadığı, son bilirkişi raporunda cüzi bir masrafla üretimin başlangıcında giderilebilecek bir eksiklikten kaynaklı taşlardaki görünüm bozukluğunun giderilmiş olabileceğine ilişkin kanaate iştirak edildiği, son alınan bilirkişi raporu uyarınca, makinenin ayıplı olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 

Özel Daire Bozma Kararı:

 

  1. Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.

 

  1. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 24.03.2016 tarihli ve 2015/3019 E., 2016/1852 K. sayılı kararı ile;

 

“Kısmen hükme dayanak alınan son bilirkişi raporunda makinedeki ayıp oranının %10 olduğu ve geç teslim nedeniyle de 178.688,25TL kazanç kaybı bulunduğunun hesaplandığı, uygulanması gereken mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 360. maddesinde iş sahibinin ayıplı imalat durumunda kullanabileceği hakların sayıldığı, eserin, eser sahibinin kullanamayacağı veya nısfet kurallarına göre kabule zorlanamayacağı ölçüde kusurlu veya sözleşmeye önemli ölçüde aykırı olursa bu eseri kabulden kaçınabileceği, ne var ki, eserdeki kusur veya sözleşmeye aykırılık yukarıda belirtilen ölçüde önemli değilse, eser sahibinin, eserin değerindeki eksiklik oranında, bedeli indirebileceği, anılan maddeye göre ayıbın derecesi itibariyle iş bedelinden indirimle kabulü mümkün ise belirlenecek miktar oranında indirim talep etmekte haklı olduğu, ayrıca ayıp nedeniyle uğranılan zararın da istenilebileceği, davadaki istemin ayıptan kaynaklanan zarar olduğunun anlaşıldığı, bu durumda mahkemece yapılması gereken işin; iş bedelinden indirilmesi gereken tutarın nispi metot uygulanarak davacının ödediği bedelden indirilmek suretiyle belirlenecek miktar ile davacının ayıp nedeniyle uğradığı zararları bilirkişilerden ek rapor alınarak hesaplattırılıp hüküm altına almaktan ibaret olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.

 

Direnme Kararı:

 

  1. Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18.10.2017 tarihli ve 2017/184 E., 2017/483 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında makinenin ayıplı olmadığı kabul edilerek davacının sözleşmenin feshi ve feshe bağlı tazminat isteminin ayrı ayrı reddine karar verildiği, Özel Dairenin kararı ile hükmün bu yönüyle onanarak dava konusu makinenin ayıplı olmadığı hususunun kesinleştiği, Özel Dairenin bozma sebebi yaptığı semenin tenzili talebinin değerlendirilmesinin de ancak ürün ayıplı ise ve bu ayıp giderilmediyse mümkün olduğu, ancak ürünün ayıplı olmadığı kesinleşmiş olduğundan ayıp nedeniyle semenin tenziline ve tazminata hükmetmenin çelişkiye neden olacağı, hükme esas alınan 17.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda bedelden %10 oranında indirim yapılmasının dava konusu makine ile üretilen parke taşlarında başlangıçta karşılaşılan yüzey pürüzlülüğü sorununun davalı firma tarafından giderilmemiş olması durumunda uygun görüldüğünün belirtildiği, son bilirkişi raporunda, cüzi bir masrafla üretimin başlangıcında giderilebilecek bir eksiklikten kaynaklı taşlardaki görünüm bozukluğunun giderilmiş olmuş olabileceğine ilişkin kanaate de iştirak edildiği ve semenin tenzili talebinin de bu sebeple reddedildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

 

Direnme Kararının Temyizi:

 

  1. Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

 

  1. UYUŞMAZLIK

 

  1. Yerel mahkemece hükme esas alınan 17.12.2014 tarihli bilirkişi raporu dikkate alındığında, davacının ayıp oranında bedel indirimi ve ayıp nedeniyle uğradığı zararın belirlenerek hüküm altına alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

 

III. GEREKÇE

 

  1. Uyuşmazlık sözleşmenin yapıldığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve zaman bakımından uygulanması gereken mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK) çerçevesinde değerlendirilmelidir.

 

  1. Mülga 818 Sayılı BK’nın 355. maddesine göre, eser sözleşmesi öyle bir sözleşmedir ki; onunla yüklenici, eser sahibinin ödemeyi üstlendiği ücret karşılığında bir eser meydana getirmeyi borçlanır. Eser sözleşmeleri iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir tür iş görme sözleşmesidir. Yüklenici mülga 818 Sayılı BK’nın 356. maddesi kapsamında iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle yükümlüdür.

 

  1. Uyuşmazlığın çözümü açısından eser sözleşmesinde “ayıp” kavramına ilişkin genel açıklamaların yapılmasında yarar vardır.

 

  1. Ayıbın ne anlama geldiği konusunda bir tanımlama şekli olmamakla beraber, eserin kusuru hâlinde iş sahibinin hakları, mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 360/1 maddesinde gösterilmiş olup buna göre “Yapılan şey iş sahibinin kullanamıyacağı ve nısfet kaidesine göre kabule icbar edilemiyeceği derecede kusurlu veya mukavele şartlarına muhalif olursa…” o eser ayıplıdır.

 

  1. Bu anlamda ayıp, malın sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da sözleşmenin niteliği ve içeriği dikkate alındığında, malda mevcut olması gereken vasıfların eksikliği şeklinde ortaya çıkacaktır.

 

  1. Bu çerçevede ayıp kavramının içeriği belirlenirken öncelikle; sözleşme hükümlerine bakılmalıdır.

 

  1. Sözleşme ele alınırken bakılacak ilk husus, taraflar arasında eserdeki vasıfların neleri içermesi konusunda açık bir anlaşmanın olup olmadığıdır. Üzerinde anlaşma olmayan durumda ise sözleşmenin yorumundan hareketle tarafların zımnen bu konuda bir anlaşma yapıp yapmadıklarına bakılacaktır. Zımnî anlaşmanın dahi olmadığı durumlarda, sözleşmenin tümü dikkate alınacak ve dürüstlük kuralına göre eserin taşıması gereken vasıflar belirlenecektir. Bu anlamda ayıp, eserin sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da, sözleşmenin niteliği ve içeriği dikkate alındığında, mülga 743 Sayılı MK’nın 2. maddesi gereği eserde mevcut olması gereken vasıfların eksikliği şeklinde ortaya çıkacaktır (Seliçi, Ö.: İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin Sorumluluğu, 1978, s. 135).

 

  1. Dolayısıyla ayıp, iki ayrı anlam içermektedir. Bunlardan ilki, yüklenicinin eserde gerçekleşeceğini taahhüt ettiği niteliklerin mevcut olmaması hâlidir. Sözleşmede üzerinde anlaşılan vasıf eksik olmasına rağmen eser teknik açıdan kusursuz da olsa, yine de ayıplıdır. Hatta eser, sözleşmede kararlaştırılan vasfı taşımadığından dolayı daha değerli veya sağlam dahi olsa yine de ayıplıdır. Zira yüklenici, herhangi bir şekilde kullanıma uygun olanı değil, sözleşmede kararlaştırılan koşullara göre eseri yapmakla yükümlüdür ( Kostakoğlu, C.: İnşaat Hukuku ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmeleri, 2011, s. 547).

 

  1. İkinci anlamda ayıp ise, eserin vasıflarının önceden kararlaştırılmamış olmasına rağmen, dürüstlük kuralı gereği eserin kendisinden beklenen yararı gerçekleştirmeye elverişsiz olmasıdır. Başka türlü kararlaştırılmış olmadıkça, yüklenici kullanılmaya elverişli normal bir eserin kalitesinde bir eser teslim etmekle yükümlüdür. Eserin normal yapısı, onun çeşidi ve kullanım amacına göre belirlenecektir. Yüklenici, herhangi bir şekilde kullanmaya elverişli bir eser değil, somut sözleşmedeki kullanım amacına elverişli bir eser teslim etmekle yükümlüdür.

 

  1. Son olarak, ayıp kavramı “nispi” bir kavramdır. Zira, eserin ayıplı olması somut sözleşmenin içeriğine bakılarak anlaşılacaktır. Bunun tespiti için de yukarıda açıkladığımız üzere sözleşmede aranan özelliklerle, eserin fiilen taşıdığı özellikler karşılaştırılacak veya sözleşmede kararlaştırılmamış dahi olsa lüzumlu vasıfların mevcut olup olmadığına bakılacaktır. Dolayısıyla, eserdeki ayıp her sözleşme ilişkisine göre farklılık gösterebilecektir.

 

  1. Ayıba ilişkin yapılan açıklamalardan sonra eserin ayıplı olması hâlinde iş sahibinin ayıplı imalat nedeniyle kullanabileceği haklara değinmekte yarar vardır.

 

  1. Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 360. maddesi;

 

“Yapılan şey iş sahibinin kullanamıyacağı ve nısfet kaidesine göre kabule icbar edilemiyeceği derecede kusurlu veya mukavele şartlarına muhalif olursa, iş sahibi, o şeyi kabulden imtina edebilir; bu hususta mütaahhidin taksiri bulunursa zarar ve ziyan da isteyebilir.

 

İşin kusurlu olması veya mukaveleye muhalif bulunması yukarıki derecede ehemmiyeti haiz değil ise iş sahibi, işin kıymetinin noksanı nispetinde fiatı tenzil ve eğer o işin ıslahı büyük bir masrafı mucip değil ise mütaahhidi tamire mecbur edebilir. Bu hususta mütaahhidin taksiri varsa iş sahibi zarar ve ziyan da istiyebilir.

 

Yapılan şey iş sahibinin arsası üzerine yapılmış olup da mahiyeti itibariyle refi ve kal’ı fazla bir zararı mucip ise iş sahibi, ancak ikinci fıkra mucibince muamele yapar.” şeklinde düzenlenmiştir.

 

  1. Ayıbın varlığı ile muayene ve ihbar mükellefiyetinin yerine getirildiği hâllerde iş sahibinin üç hakkı mevcuttur. Bunlar iş sahibine, eseri kabulden kaçınma (sözleşmeden dönme), ücretin indirilmesi, eserin tamiri (onarımı) ve tazminat talep etme haklarını tanımaktadır. Bunlardan ilk üçü seçimlik talepler olup, iş sahibi bunlardan birini kullanabilir; ancak, iş sahibinin seçim hakkı, bu olanakların her biri için mülga 818 Sayılı BK’nın 360. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmesiyle sınırlıdır. Buna karşın, ayıbı takip eden zararlara ilişkin tazminat talebi, seçilen diğer olanaklarla (eseri kabulden kaçınma, ücretin indirilmesi veya onarım) birlikte kullanılabilir.

 

  1. Ayıba karşı tekeffülden doğan seçimlik hakların (eseri kabulden kaçınma, ücretin indirilmesi veya eserin tamiri) kullanılması için yüklenicinin kusurlu olması şart değildir; bunlardan dolayı yüklenici kusursuz sorumluluk ilkesine göre sorumludur. Diğer taraftan yüklenici, ayıbı takip eden zararda, kusuru bulunduğu takdirde tazminat ödemekle de yükümlüdür.

 

  1. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı iş sahibi tarafından davalı yükleniciye, 2148 beton blok makinesi ve eklerinin imalatına ilişkin sipariş verilmiş, yüklenici tarafından imal edilen beton blok makinesi ve ekleri davacıya teslim edildikten sonra davacı iş sahibi, teslim edilen makinenin ayıplı olduğunu iddia ederek sözleşmenin feshi ile birlikte ödenen bedelin iadesi ve ayıplı imalat nedeniyle uğranılan zararın tahsilini talep etmiştir.

 

  1. Dosya içerisinde yer alan ve yerel mahkemece hükme esas alınan 17.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda üretilen taşlardaki yüzey pürüzlülüğünün davalı yüklenici tarafından giderilememiş olması durumunda söz konusu makine bedelinin %10’u oranında bir tenzilat yapılmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır.

 

  1. Mülga 818 Sayılı BK’nın 360. maddesi uyarınca, ayıbın derecesi itibariyle eserin iş bedelinden indirimle kabulü mümkün ise iş sahibi belirlenecek miktar oranında indirim talep etmekte haklıdır ve ayıp nedeniyle uğranılan zararı da isteyebilir.

 

  1. Yanlar arasındaki sözleşmeye konu makinenin hükme esas alınan bilirkişi raporu ile başlangıçta ayıplı olduğu ve davalı yüklenici tarafından söz konusu ayıbın giderildiği iddia ve ispat edilmediği anlaşılmakla ayıp oranında bedelden indirim konusunda inceleme yapılmalıdır.

 

  1. Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarına göre bedel indiriminde ise “nispi metot” uygulanmalıdır. Nispi metot; kararlaştırılan ücret ile eserin ayıplı değerinin çarpılması sonucu elde edilecek bedelin, eserin ayıpsız değerine oranlanması suretiyle indirilecek bedelin belirlenmesidir.

 

  1. Davacının ödediği bedelden, nispi metot uygulanarak indirilmek suretiyle belirlenecek miktar ile davacının ayıp nedeniyle uğradığı zararların bilirkişilerden ek rapor alınarak hesaplattırılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, makinenin ayıplı olmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir.

 

  1. Öte yandan, her ne kadar mahkemece makinenin ayıplı olmadığı kabul edilerek davacının sözleşmenin feshi ve tazminat isteminin reddine karar verildiği, Özel Dairenin kararında, davacının sair temyiz itirazları reddedilerek hükmün bu yönüyle onandığı, bu nedenle dava konusu makinenin ayıplı olmadığı hususunun kesinleştiği belirtilmiş ise de; mahkemece hükme esas alınan 17.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda makinedeki ayıp oranının %10 olduğu belirtilmiştir.

 

  1. Eldeki davada davacının talebi öncelikli olarak sözleşmenin feshi ve uğradığı zararının tazmini istemine ilişkin olup, uyuşmazlığa konu makinenin %10 oranında ayıplı olması dikkate alınarak, Özel Dairece davacının sözleşmenin feshi talebi yerinde görülmemiş bu nedenle davacının sözleşmenin feshine ilişkin temyiz itirazları reddedilmiştir. Bununla birlikte ayıbın derecesi itibariyle eserin iş bedelinden indirimle kabulü mümkün olduğu gerekçesiyle bozma kararı verilmiş olup, mahkemece eserin ayıplı olmadığı hususunun kesinleştiği yönündeki direnme gerekçesi de yerinde değildir.

 

  1. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

 

  1. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

  1. SONUÇ

 

Açıklanan nedenlerle;

 

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanun’un 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. gereğince BOZULMASINA, Bozma neden ve kapsamına göre davalı vekilinin vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının ŞİMDİLİK İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

 

SONUÇ : Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.06.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.  T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU – E. 2018/15-573 – K. 2020/393 – T. 10.6.2020 – Avukat & Arabulucu Özkan ERTEKİN

Hizmetlerimiz Hakkında Daha Fazla Bilgi Almak İçin Bizi Arayabilirsiniz:
GÖNDER
1
Merhaba...
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz ?